Büyük can ve mal kaybına neden olan 17 Ağustos 1999’daki Marmara depreminin ardından riskli bina stokunun azalması yönünde çalışmalar sürerken, gelinen süreçte inşaat sektörü temsilcileri, kentsel dönüşümde yeni yapılanmaya gidilmesini istiyor.
Marmara depremi inşaat sektörü için bir dönüm noktası oldu. Yaşanan can ve mal kayıpları bu konu üzerinde hassasiyetle durulmasını zorunlu kılarken, özellikle fay hattı üzerindeki şehirlerde, risk taşıyan mevcut yapı stokunun yeniden inşa edilmesi gerekliliği kentsel dönüşüm sürecini başlattı. Söz konusu süreçte yönetmelikler de önemli ölçüde değişikliğe uğradı.
Depremin 18’inci yılı dolayısıyla AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan inşaat sektörü temsilcileri, yaşanan büyük deprem sonrası getirilen yeni şartnameler, yönetmelikler ve denetim sistemlerinin hem kentin yenilenmesine hem de inşaat sektörünün gelişimine büyük katkı sağladığını ancak bu konuda yeterince yol katedilemediğini, kentsel dönüşüm konusunda yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğini belirtti.
– “6,5 milyon konut ise deprem açısından riskli bina statüsünde”
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Feyzullah Yetgin, Türkiye’deki yapı stokunun yaklaşık yüzde 75’inin çürük, denetimsiz, çarpık yerleşim, plansız kentleşme olması, tarım alanlarının tahribi, ulaşım ve altyapı alanlarının yetersizlikleri nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2012 yılında kentsel dönüşüm hareketini başlattığını hatırlattı.
Yetgin, bu kapsamda, afetlere karşı güvenli, altyapısı tam, çevre dostu, enerji verimli, yaşam kalitesi sağlanmış, ekonomik ve sosyal gelişme sağlayan, yerinde dönüşümü sağlanmış nitelikli kentlerin hedeflendiğini belirterek, “Bugün Türkiye genelinde yaklaşık 15 milyon konutta halen binaların gücünü zayıflatan en önemli faktörlerden biri olan korozyonun önüne geçen su yalıtımı yok. 6,5 milyon konut ise deprem açısından riskli bina statüsünde. Topraklarının tamamına yakını deprem kuşağında bulunan ve her an deprem riski ile yaşadığımız ülkemizde, hayata geçirilen tüm düzenleme ve yapılanmalara rağmen hala depreme tam anlamıyla hazırlıklı olmadığımızı söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
Son dönemde Ege Denizi’nde meydana gelen depremlerin, deprem kuşağında yaşandığını topluma bir kez daha hatırlattığını dile getiren Yetgin, “2017 yılında yaşadığımız bu depremler, deprem yönetmeliklerine uygun şekilde projelendirilerek inşa edilen binaların ne kadar önemli olduğunu gösterdi.” dedi.
Kentsel dönüşümün hızlanmasının önündeki en büyük engel olan kaynak sorununu çözmek için yeni adımların atıldığına işaret eden Yetgin, şunları kaydetti:
“Hükümet, ilk etapta yurt dışından ve İller Bankası’ndan bulduğu kaynakla sektöre 5 yılda 75 milyar liralık bir kaynak ayırmayı planlıyor. Proje hayata geçerse 2018 yılında dönüşüm için aktarılacak kaynak ise 15 milyar lira olacak. Ölçek ve lokasyona göre kamunun desteği olmadan dönüşümün olmayacağı alanlar var. Bu anlamda devletin bu yaklaşımı deprem riski ile karşı karşıya olan şehirlerimizdeki dönüşümün sağlıklı ve hızlı bir şekilde yapılmasına büyük fayda sağlayacaktır.
İnsanları deprem değil, binalar öldürür. Bu sebeple öncelikle depreme hazırlıklı olmak için güvenli ve kaliteli yapılaşma anlayışıyla hareket etmeliyiz. Can ve mal kaybının önüne geçilmesi amacıyla hayata geçirilen ve bugün vazgeçilmez bir zorunluluk olarak gördüğümüz kentsel dönüşüm sürecini bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Başta büyükşehirlerimiz olmak üzere kentsel dönüşüm sürecini kapsamlı bir imar reformu ile planlamalı, şehirlerimizi talep ve ihtiyaçlara göre planlayıp geliştirmeli, değiştirmeli ve dönüştürmeliyiz. İlgili yönetmeliklerin ihtiyaçlara ne ölçüde yanıt verdiğinin sorgulanmasını ve denetlenmesini sağlamalıyız.”
– “Tüm şartnameler ve kanunlar, yazıldığı şekli ile uygulansaydı bugün çok farklı bir konumda olurduk”
İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım da depremden sonra devletin ilgili kurumlarının reformlar yapmaya çalıştığını ancak aradan geçen 18 yılda çok başarılı olunmadığını söyledi.
Durbakayım, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Tüm gelişmiş ülkelerdeki ve de bizdeki trafik işaretleri, aynı karakter ve aynı büyüklüktedir. Bir Avrupa şehrinde girilmez işareti olan yola kesinlikle girmiyoruz. Ancak yurdumuzda ise aynı girilmez levhası olan yola civarda trafik polisi yoksa giriyoruz. Şayet tüm şartnameler ve kanunlar, yazıldığı şekli ile uygulansaydı bugün çok farklı bir konumda olurduk. Deprem riskini ve çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak için hazırlanan yönetmelik ve yasalar, maalesef hem bireylerin hem de firmaların kişisel çıkarları nedeniyle istenildiği şekilde ve ölçüde kullanılamıyor.”
Kurumsallaşamamış firmaların kentsel dönüşüm için devletin sunduğu imkanları rant uğruna suistimal ettiğini savunan Durbakayım, “İnşaat mühendisleri tekrar değer kazanıyor ve güvenli bina yapan yapı müteahhitlerinin sayısı giderek artıyor. Ancak bu olumlu gelişmeye rağmen rant uğruna 5-10 yıl önce kendi yaptığı binaya çürük raporu alarak yeniden inşa eden firmaların varlığı da devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Durbakayım, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun ardına sığınan bireylerin ise birkaç metrekare uğruna dönüşüm projelerini kilitleyerek yüzlerce hak sahibini “tabut” binalarda yaşamaya mahkum ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Maalesef Türkiye’deki yaklaşık 20 milyon civarındaki konut stokunun en az yarısının yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Başta yoğun göç alan ve gecekondulaşmaya müsait büyükşehirler olmak üzere kırsal bölgelerdeki yapılaşmalar, deprem riski taşıyan ülkemizde büyük tehlike arz ediyor. Kaba bir hesaplamayla ortalama bir dairenin yenilenme maliyetinin 150 bin lira olduğu düşünülürse, 10 milyon dairenin yeniden yenilenmesinin maliyetinin 1,5 trilyon lirayı aşacağını söyleyebiliriz. Ancak böyle bir bütçe hiç kimsede yok. Kentsel dönüşüm yasasıyla birlikte yenilenmenin maliyeti kendi içinde karşılanıyor.”
– “Mahalleler değil, sadece binalar dönüşüyor”
Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan ise günümüzde inşaatların en az 100 yıl için yapılması, kent mimarisinin de bu yaklaşımla şekillenmesi ve sık sık değişikliğe gidilmemesi gerekliliğini vurguladı.
Erdoğan, 20-30 yıl, yani bir otomobil kadar kullanım ömrü olan binalarda yaşandığını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hem binaların dayanıksızlığı hem de yeni çevre düzenlemelerinden dolayı mevcut yapılar yıkılarak yeniden inşa ediliyor. Örneğin, Kadıköy’de 1970’li yıllarda, az katlı, bahçeli evler yıkıldı yerine yüksek apartmanlar yapıldı. Şimdi aynı binalar bir kez daha dönüşüyor. Arada sadece 30-40 yıllık bir zaman var ve bu kapsamda çok ciddi bir kaynak harcanıyor. Günümüzde depremle ilişkilendirilmiş konut yapısı halen çok yerine oturmuş değil. Kentsel dönüşüm çerçevesinde mahalleler değil, sadece binalar dönüşüyor. Dönüşürken de servet etkisi ilk sırada yer alıyor. Para kazanma algısı çok yüksek. Umuyoruz ki, yeni binalar daha kalıcı ve sürdürülebilir bir yaklaşımla inşa edilir. ”
– “Atılacak adımlar son derece önemli”
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Mithat Yenigün, Türkiye topraklarının yüzde 98’inin deprem riski altında olduğunu, ülke genelindeki 20 milyonluk konut stokunun üçte birinden fazlasının depreme dayanıklılık açısından ciddi risk taşıdığını, depremlerde büyük çapta can ve mal kayıpları yaşandığı dikkate alındığında deprem odaklı kentsel dönüşümün vazgeçilmez bir zorunluluk olduğunu vurguladı.
Yenigün, 21 Temmuz’daki Ege Denizi depreminin, deprem yönetmeliklerine uygun şekilde projelendirilen ve imal edilen yapıların insan hayatını korumakta ne denli etkin olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirterek, “Devam etmekte olan kentsel dönüşüm sürecinin kentsel yaşam kalitemizi ekolojik, mekansal, teknik, hukuki, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla önemli ölçüde etkileyeceği ve inşaat sektörünün gelişmesine ivme katacağı kuşkusuz. Bütünüyle ele alındığında söz konusu etkilerin nasıl ve ne boyutlarda olacağını zaman gösterecek. Uygulama sürecinde atılacak adımlar bu açıdan son derece önemli.” ifadelerini kullandı.
– “Riskli alanlarda yaşayan vatandaş sayısı 1,7 milyon”
Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı da 17 Ağustos depreminin ardından aslında depremin değil, bilinçsizlik ve doğru inşa edilmeyen yapıların insanlar için bir tehdit olduğunun anlaşıldığını ifade ederek, “Deprem sonrasında, insanlarımızın güvenliği için oldukça doğru adımların atıldığı yıllara şahit olduk. Kentsel dönüşüm yasaları ve yönetmelikleri ilk çıktığı dönemlerde kamuoyunda yanlış bir algı oluştu. Bir rant kapısı olarak değerlendirenler oldu ancak bu konu her şeyden önde insanlarımızın can ve mal güvenliği konusu.” değerlendirmesinde bulundu.
Kabadayı, deprem sonrasında inşa edilen binaların eskiye göre çok daha dayanıklı ve güvenilir olduğunu, bu durumun deprem güvenliği dışında, insanların yaşam kalitesinin artmasını da sağladığını belirterek, Türkiye’nin dört bir yanında ilçe veya mahalle bazında hayata geçen yüzlerce kentsel dönüşüm projesi olduğunu, kentsel dönüşümün yaşamsal öneminin dışında başta İstanbul olmak üzere ülkeye olan en büyük katkılarından birinin de istihdam tarafında yaşandığını kaydetti.
Ülkedeki konutlardan en azından 2000 yılından sonra yapılan 5 milyon konut haricindeki 14 milyon konutun afet riski yönünden incelenmesi gerektiğini vurgulayan Kabadayı, devamla şunları kaydetti:
“Deprem tasarımının yetersiz olduğu binalar, malzeme dayanımı yetersiz olan ve mühendislik hizmeti almayan kaçak yapılar dahil yapı stokunun içerisindeki yaklaşık 6,5 milyon konutun yenilenmesi ya da güçlendirilmesi gerektiği tahmin ediliyor. Bu stokun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın projeksiyonu çerçevesinde 200 bini İstanbul’da ve 300 bini Anadolu’da olmak kaydıyla yılda 500 bin konut yenilenerek 15 yıl içerisinde dönüşmesi planlanıyor. Rakamlara baktığımızda, kentsel dönüşümün toplam maliyeti yaklaşık 884 milyar lira olarak hesaplanıyor.”
Kabadayı, riskli alanlarda yaşayan vatandaşların 1,7 milyon olduğunun tahmin edildiğini belirterek, “Sadece İstanbul’da 3,9 milyon civarında konut ve 1,9 milyon civarında bina var. Bunların yüzde 40’ının deprem ömrünü tamamladığı tahmin ediliyor. Türkiye’deki yapı güvenliği için 6,5 milyon konutun yenilenmesi, kentsel dönüşüm projelerinin hızlı ve doğru şekilde hayata geçmesi şart. En önemlisi ise bu dönüşüm süreci, şehirlerimizdeki düzensiz yapılaşma, plansız kentleşme, düşük yapı kalitesi, ulaşım ve altyapı yenilemeleri gibi birçok iyileştirmenin hayata geçmesi için ciddi bir fırsat.” şeklinde konuştu.
– “Riskli binaların tespit edilip deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor”
Özyurtlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Özyurt ise deprem tasarımının yetersiz olduğu binaların, malzeme dayanımı yetersiz olan ve mühendislik hizmeti almayan kaçak yapılar dahil yapı stokunun yaklaşık yüzde 40’ının yenilenmesi ya da güçlendirilmesinin gerektiğini vurguladı.
İstanbul’da yeni bir deprem felaketinin yaşanması durumunda pek çok binanın yıkılması ya da hasarlı hale gelmesinin beklendiğini anımsatan Özyurt, “Riskli binaların tespit edilip deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Bu konuda çalışmaların çok daha hızlı yürütülmesi lazım. Vatandaşların da bu konuda bilinçlendirilmesi önemli. Ev alırken, binalarının deprem yönetmeliğine uygun inşa edilip edilmediğini sorgulanması büyük önem taşıyor.” diye konuştu.
Türkiye’deki riskli binaların yenilenmesi konusunun ancak kentsel dönüşüm çalışmaları ile mümkün olabildiğini ifade eden Özyurt, devamla şu görüşleri dile getirdi:
“Ancak bizdeki kentsel dönüşüm çalışmalarında inşaat firmalarıyla vatandaş baş başa bırakılmış durumda. Kentsel dönüşüm konusunda çeşitli sıkıntıların yaşandığını görüyoruz. Devletin bu alandaki tüm konutları kendi değerinde toplaması gerekiyor. Toplanılan alanlar, tek bir parsel ya da büyük parseller halinde müteahhitlere verilmeli. Yoksa müteahhit vatandaşa, vatandaş da müteahhide çok para kazanmak isteyen biri olarak bakıyor. Dolayısıyla bu iş bir yerde tıkanıyor. Kentsel dönüşümde bir seferberlik olmalı. Başka türlü kentsel dönüşümün ilerlemesi çok zor görünüyor.”
– “Konut güvenliğinin sorun olduğu nadir ülkelerden biriyiz”
Cihan İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Ertuğrul Yavuz Pala, 17 Ağustos depreminin, inşaat sektörü için bir dönüm noktası olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Hatırlanırsa, ‘deprem sonrasında konut fiyatları yükselecek’ dendi ancak böyle olmadı. Tam aksine, deprem sonrası emlak değerleri çok düştü. Piyasada büyük bir güvensizlik oluştu. Zaten deprem meselesi de, güvenli konut yapma meselesi de o zaman gündeme geldi. Konut güvenliğinin sorun olduğu nadir ülkelerden biriyiz. Deprem birçok ülkede var ama oturmuş birtakım kanunların, standartların, araştırmaların, analizlerin bulunması çok önemli. Çok iyi hatırlıyorum, Mayıs 1999’da mevcut yönetmelik değişiyordu. Taslaklar hazırlandı, görüşmeler bitti, ağustosta deprem oldu. Sonrasında bir daha kimse bunu gündeme getirmeye cesaret edemedi.”